Quantcast
Channel: Créer des liens» Le Petit Prince
Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

D 160 401 – Benim Otala’m ve Diğer Gezegenler

$
0
0
0 votes, 0.00 avg. rating (0% score)

fleurBenim Otala’m ve Diğer Gezegenler

Benim gezegenim Otala ve ben Küçük Prenses. Benim gezegenim yaklaşık üç adet Dünya büyüklüğünde ve kocaman kocaman ağaçları var. O kadar büyükler ki bir uzun ağacın iki katıdır.

En azından onları kesebilecek bir baltam var. O balta, bir balta insanın işine ne kadar yararsa ondan daha fazla yarıyor eğer o olmasaydı ben o büyük ağaçlar arasında evsiz kalırdım. Yani ben sadece bir balta ile bir sürü şey yapabiliyorum. O yüzden işime çok yarıyor.

Ben sadece bir balta ile üç katlı çok güzel bir ev yaptım. İçindeki koltuklar tahta ve koyunyünü. İçindeki yatağımda aynı, yani koyunyünü ve tahta çok güzel bir balkonum var.

Çok garip ama benim tahminlerime göre eskiden bu gezegende yaşanmış çünkü birkaç dükkân, birkaç elektronik eşya mağazası… Hatta elektrik santrali bile var. Ben bu sayede güzel bir mutfak, güzel bir banyo, son model bir televizyonu bedavaya aldım.

Bence buradaki gezegen kalkınmaya başlamış ama bir saldırıya uğramış. Buradaki binaları bir görseniz yosun tutmuş, evler yıkıldı yıkılacak işte bu yüzden gezegenimin o kısmına gitmiyor, kendi kısmımda takılıyorum.

Keşke başka bir insan daha olsaydı da benim neslim ilerleseydi. Ama bu olamaz. Bir tek burada hayvanların nesli devam edebiliyor çünkü burada birden fazla koyun, inek, tavuk vb. var.

İşte benim gezegenim böyle. Biliyor musunuz? Ben yıllardır bir uzay mekiği yapmaya çalışıyorum. O uzay mekiğini yapmak için buradaki uçakların parçalarını, helikopter parçalarını ve daha bir sürü şeyden yararlanıyorum.

Ben gezegenim hakkında o kadar çok şey anlattım ki kendimi tanıtmayı unuttum. Benim adım Küçük Prenses. Annemi, babamı ve hiçbir aile bireyimi hatırlamıyorum. Kısa boyluyum ama kendi işimi kendim görebilecek kadar büyüğüm. Eğer olmasaydım zaten kendime bu kadar güzel şeyler yapamazdım. Çoğunlukla kot pantolon,  mavi yeşil çizgili bir t-shirt giyerim. Eğer hava soğuk olursa üzerime beni hep sıcak tutan deri ceketimi giyerim. Ben kimseye güzel görünmeye çalışmam çünkü beni güzel görecek kimse yok. Gelip de koyunlara, ineklere ‘Nasıl olmuşum?’ diye soracak halim yok.

Hani size söylemiştim ya bu gezegende elektrik santrali var. Size o elektrik santrali ile ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. Ben bir kere elektrik santraline gittim. Tabi daha oranın bir elektrik santrali olduğunu bilmiyordum. Oradaki kapıyı açtım. Bir baktım ki bir sürü çubuk farklı biçimde bütün duvarlara çarpıyordu. Hemen kapıyı kapattım. Sonra anladım ki onlar elektrik ve orası elektrik santraliydi. Daha fazla zarar görmeden oradan kaçtım.

Off! Canım çok sıkıldı. Bari biraz dolaşayım. Bisikletle dolaşmaya başladım ve biraz sonra çöl gibi bir yere geldim ama taştı. Bir tabela vardı. Tabelada, karşımda bulunan köprüde gittiği gezegenin adı yazıyordu. ’’Tek Yön Gezegeni… Bu gezegenden başka gezegene bağlanmaz.’’ diyordu. Ben de bisikletimin pedallarına inanılmaz bir şekilde basmaya başladım. Tek Yön gezegenine geldiğimde karşımda bahçeli çok güzel bir ev vardı. Posta kutusuna baktığımda LİAM PAYNE yazıyordu.   Numarası da A/26 idi. Kapıyı çaldım. Kapı açıldığında uzun boylu, kısa saçlı, kahve saçlı hatta saçları dağınık, yakışıklı bir çocuk karşıma çıktı. Aramızda şu diyalog geçti:

-Merhaba.Senin adın nedir?

-Küçük Prenses.Senin adın Liam Payne galiba.

-Evet. O benim. Gel evime buyur.

-Yok, teşekkürler. Gezegeni dolaşacağım.

Liam bana doğru gülerek:

-Bu gezegende benden başka canlı yok.

-Önemli değil. Ben yine de dolaşacağım.

-Sen bilirsin.

Yavaşça oradan uzaklaşarak dolaşmaya başladım. Bir süre sonra ayaklarıma kramp girecek diye korkmuştum ki karşıma Liam’ın evine benzeyen ama daha güzel bir ev çıktı. Posta kutusuna baktım. İlk önce düşündüm bu ev de Liam’ın evimi diye ama hayır değildi. Burada LOUİS TOMLİNSON yazıyordu. Numarası ise A/19 idi. Bu kapının zili vardı. Sevinmiştim çünkü bu sefer elimi kapıya vurmakla acıtmamış olurdum. Kapının zilini çaldığımda çok garip bir ses çıktı. Sesi dikkatlice dinlediğimde anlamıştım ki kedi ve köpek kavgasının sesiydi. Hayatımda ilk defa böyle bir ses duymuştum. Kapıyı uzun boylu saçı Liam’dan daha koyu ve daha dağınık, aynı Liam gibi yakışıklı bir çocuk açtı. Aramızdaki diyalog şu şekildeydi:

-Merhaba. Adın nedir?

Bende aynı diyaloğu Liam’la da kurduğum içi gülerek:

-Benim adım Küçük Prenses.

-Eğer bir mahsuru yoksa adını söylerken niye güldüğünü sorabilirmiyim?

-Aklıma bir şey geldi de ona güldüm. Sen bu gezegende tek kişi olduğunu mu düşünüyorsun?

-Evet. Yoksa bu gezegende benden başka canlılarda mı var?

-Hayır, yok. Ben sadece sordum o kadar.

Oradan o kadar hızlı kaçtım ki Louis’in benim kaçtığımı anladı mı onu bile bilmiyorum. Koşarken Lüks bir ev gördüm. Bu evin posta kutusunda HARRY STYLES yazıyordu. Numarası ise B/19’du.Hiç durmadan kapısını çaldım. Bu kapının zilinde ise güzel ve yumuşak bir gitar solosu vardı. Bu sefer kapıyı orta boylarda, kıvırcık saçlı, saçlarının rengi ise Liam’a benziyordu. Hiç durmadan onun sormasını beklemeden “Küçük Prenses” dedim ve hiç durmadan onada aynı soruyu sordum.

-Sen bu gezegende tek kişi olduğunu düşünüyor musun?

-Öyle zannediyorum.Yoksa öyle değil mi?

-Aynen öyle.

O kadar hızlı oradan ayrıldım ki eminim yıldırım çaktı zannetti. Ben de ne kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyorum. Etrafıma baktığımda her yer çok hızlı geçerken bir ev gördüm. Az kalsın ona çarpıyordum ama durmamada yardımcı olan taşlar oldu.Birkaç adım geri gittikten sonra posta kutusunda NİALL HORAN yazdığını görmekle birlikte bu evin  numarası ise D/1 olduğunu gördüm.Bu kapının zilinin olmaması bana dezavantaj verdi çünkü kapı çok sert olduğu için kapıyı çalarken elim çok acıdı.Kapıyı orta boylarda,saçı dağınık ve saş rengi hem kahve hem de sarı olan biri açtı.Kapıyı açar açmaz diyalo şu oldu: (Bağırarak)

-Sen Kimsin!

-Benim adım Küçük Prenses. Yoksa sen sağır mısın?

-Hayır,ben sağır değilim sadece uzun zamandır ilk defa bir canlı görüğümden dolayı bağırdım.

-Aaa. Şimdi anladım.

Derken bir yandan da düşünmekteydim ki:

-Sen biraz önce “Uzun zamandır ilk defa bir canlı gördüm.” dedin. Sen bu gezegende tek canlı olduğunu düşünüyorsun değil mi?

-Tabi ki de öyle.

-Tamam, o zaman. Diyerek oradan uzaklaştım. Bu sefer önümde bir gecekondu gördüm. Bu gecekondunun sahibi ZAYN MALİK’ti. Evinin ise numarası A/21 idi. Kapıyı açan hiç gecekondu sahibi birine benzemiyordu. Hatta tam tersi cepleri dolmuş ve kalan paraları nereye saklayacağını düşünüyordu. Hiç vakit kaybetmeden sormaya çalıştım:

-Sen bu gezegende tek kişi olduğunu mu düşünüyorsun?

-Tanımadığım kişilere cevap vermem.

-Benim adım Küçük Prenses. Şimdi cevap bekliyorum.

-Niye öyle düşün miyim ki? Bence bunu sorman çok mantıksız.

Zayn’i tutup gezegenin tam ortasına getirdim ve orada bir sahne olduğunu gördüm. Onu orada güzel bir yere koyup oradan hiçbir yere kıpırdamamasını tembihledim. Zayn’den önce kimle tanıştıysam onu sahnenin oraya getiriyordum ki en son sıra Liam’a gelmişti. Onun gözlerini minik bir kumaş parçasıyla bağladım çünkü onu koyacak yer yoktu ve Liam’ı sahnenin üzerine çıkardım. O da kesin etrafına bakar diye gözlerini kapattım:

-Evet, gözlerinizi açabilirsiniz.

Derken kulaklarımı tıkadım. Yaklaşık 6 saniye kadar çığlık sesleri duyuldu. Çığlıklar kesilince söze başladım:

-Beni dinleyin ve sahneye çıkın. Bakın, hepinizin sesi güzel eminim çok güzel şarkı söylüyorsunuzdur. Bence bir grup oluşturabilirsiniz. Adınızda…

Louis sözüme karştı:

-Gezegenimizin adı yani Tek Yön’ün İngilizcesi olabilir çünkü ben İngiliz’im. Tabii öbürlerini bilemem.

Niall dışında herkes “Bende” deyince Niall:

-Madem grubumuzun adı One Direction kısaltması da olsun yani 1D çünkü benim evimle numarası uyuşuyor.

Herkes bu fikri çok beğendi ve bana bu grubu topladığım için bir şarkı yazdılar. Şarkının adı da “What Makes You Beautiful” oldu. Çocuklara başka şarkılarda yazmalarını belki bir ara onlara ihtiyacım olabileceklerini söyledim.

Oh! Sonunda gezegenime yani Otala’ma dönmüştüm ki çok garip bir şey olmuş. Bir baktım ki gezegenimdeki canlılar benim yerime uzay makinemi bitirmişler ve çalışmaya hazır. Ben hiç durmeadan hemen ihtiyacım olabilecek şeyleri yanıma aldım. Hemen yola çıktım ama hiç yakıtım olmadığı için hemen ilk gezegene indim. Bu gezegenin adı Petrolika idi. Bu gezegene indiğim iyi oldu çünkü burada bir sürü yakıt var. Rafiner olmayan bir yere inmiştim ki hemen beni yakalayıp sordular:

-Burada ne arıyorsun?

-Size bir şey söylemem. Beni başkanınıza götürün.

Beni rafinerilerin arasında bir kuleye çıkardılarBu kule yaklaşık 20 katlıydı. Beni en üste çıkardılar. Bir kapının önüne geldik. Bu kapı çelikti. Kapı açıldıktan sonra bir sürü güvenlik görevlisinin olduğu yere geldik. Şimdi anlamıştım ki burası başkanın odasıydı.

Başkanin Ağzindan

Olamaz demiştim içimden. Bu benim küçük kardeşim Küçük Prenses ’ti. Ne kadar da büyümüştü. Artık kafası çoğu şeye çalışıyordur eminim ki. Bir an geçmişe gitmiştim. Yani göz kulak olmam gereken kardeşimi kaybettiğim güne. O gün her şey bir farklıydı. Tüm askerler aileleri ayırıp anne babalarını öldürüp kardeşleri ayırıyorlardı. Gördüklerime asla inanamıyordum. Biz saklanıyorduk. Annem ve babam askerlere birşey söylemek için gitmişlerdi ki askerler onları oracıkta öldürdü. Ben kardeşimin bakmasına izin vermemiştim. Orada avazım çıktığı kadar bağırmak istemiştim ki ağzımı kapadım. O sırada oradan kaçıp bir uzay makinesine binmiştim. Tabii ki kardeşimide almıştım ki gittiğimiz yolun ortasında kardeşim yanlışlıkla kapıyı açmıştı ve bende düşmüştüm. Kardeşim benimle gelmek istemişti ki ben ona izin vermemiştim. O da herhalde o uzay makinesi ile gelmişti. Bir an dayanmayıp “Kardeşim” demiştim. Gözlerim yaşlı bir şekilde:

-Beni onla yalnız bırakın, dedim ve kardeşimle konuşmaya başladım:

-Şey, senin adın Küçük Prenses değil mi?

-Evet, o benim. Beni nereden tanıyorsun?

-Ben senin ablanım. Biliyorum, şu anda buna inanmayacaksın ama öyle. Benim adım Küçük Başkan. Ben bu gezegenin başkanıyım.

-Bunu anlayabiliyorum.

-Anne ve babamızı hatırlıyor musun?

-Hayır. Benim annem ve babam yok.

-Hayır, var. Sen çok küçükken askerler onları öldürdü. Bak… Diyerek söze başladım ve o günü anlattım. Sonra anlattıklarıma inandı ve:

-Peki neden anne ve babamızı öldürdüler?

-Bunu ben de bilmiyorum.

-Sen neden buranın başkanısın?

-Ben buraya ilk geldiğimde birkaç insan vardı. Bu rafinelerin ilkini diyerek en büyük rafineri olan ilk rafineriyi kendim yaptığım rafinriyi gösterdim.

-Ben yaptığım için ve buranın adını ben koyduğum için buranın başkanı benim. Sen buraya çok eski bir uzay makinesi ile geldin değil mi?

-Evet.

Küçük Prenses’in Ağzindan

İnanamıyorum. Bu gezegenin başkanı benim ablam. Benim annem ve babam varmış. Hiç durmadan ablama şunu sordum:

-Abla benimle gel. Birlikte galaksimizi dolaşalım. Ben tek başıma galaksiyi dolaşamam. Ya beni gittiğim gezegende öldürürlerse?

-Küçük Prenses inan bana seninle gelmeyi çok isterim. Derken sözünü kestim.

-O zaman gel!

-Hayır, olmaz. Olamaz ben bunu gezegenime yapamam.

-Senin bir yardımcın yok mu? Her başkanın bir yardımcısı olur.

-Hayır. Her başkanın olmazmış bak. Bu da yeni öğrendiğin şeylerden biri…

-Olamaz. Her başkanın bir yardımcısı olmalı.

-Ben senle gelemem Küçük Prenses. Sen hiç hayatında gezegenini bırakan başkan gördün mü?

-Hayır. Unuttun mu ben gezegenimde tek başıma yaşıyorum. Bence sen beni istemediğin için istemiyorsun.

-Hayır, hiç olur mu öyle şey? İnsan ailesindeki herkesi sever. Hem ben seni sevmiyor değilim.

-O zaman benle gel. Bak şunu açıklığa kavuşturalım. Eğer beni seviyorsa gel ama eğer dersen ki “Hayır,  benim gezegenim senden daha önemli” o zaman istesende gelemezsin.

-Küçük Prenses bana bu ayrımı yapma!

-Tamam, ben anlayacağımı anladım.

Odadan çıkarken gözüm yaşlıydı. Ablamın ben çıkarken ağlama seslerini duydum. Dışarı çıktığımda herkesin kapıda olduğunu gördüm. O sırada dayanamayıp uzay makineme doğru koştum. Girdiğimde ablamın bana bir not yazdığını gördüm.

-Merak etme canım, yakıtın var. Rahat rahat gezebilirsin. Tabii gezegeninin yerini unutmamalısın.

-Senin iğrenç petrolünü istemiyorum! Diye bağırdım ve yerlere yattığımı bir süre sonra anladım. Yerlere yatmamı anlamamı sağlayan karşıma uzay kıyafetli bir kişinin gelmesiydi. Yoksa…

Yoksa bu ablam mıydı? Yoksa onun yerine iğrenç insanlarından birini mi getirmişti? Hayır. Bu kesinlikle ablamdı. Evet, benim için gelmişti. Bunu biliyordum. Eğer o benim ablamsa benden nasıl vazgeçebilirdi ki?

-Haydi kaptan ne duruyorsun?Bu gemi olduğu yerde mi kalacak?

-Hayır! Dedim asilce:

-Bu geminin gitmesi gereken önemli yerler var. Haydi yerini al.

Diyerek hızlı bir şekilde yola çıktık.Benim aklıma takılan bir şey vardı ve ablama sordum:

-Abla şu uzay kıyafetini çıkaracak mısın?

-Hayır. Neden ki? Uzayda bu kıyafet giyilmez mi?Adı üzerinde uzay kıyafeti.

-Hayır, giyilmez. Eğer dışarı çıkarsan giyilir ve beni utandırıyorsun!

-Peki, der demez üzerindeki kıyafeti çıkardı. Bir süre sonra bir gezegene geldik. Bu gezegenin adını biliyordum. “KÜÇÜKA” çünkü buradaki her şey çok küçüktür. Ben yavaşça dümeni oraya kırdım ve indikten sonra ablamdan biraz daha uzun bir beyefendi geldi:

-Sizin burada işiniz ne burası Küçüka.

Ablam hemen atıldı:

-Ben Küçük Başkan ve bu da kardeşim Küçük Prenses.

-Olamaz. B-bu Küçük Prenses’mi?

Bende şaşırmış bir şekilde:

-Evet, o benim. Neden ki?

Adam hemen benim elinden tutarak beni gözümle kestirdiğim kadar 120 katlı bir binaya götürdü. Bu seferde ablamın ki gibi değil, binanın tam orta katına getirdi. Bu katta sadece tek bir oda vardı. Adam kapıyı çaldı ve İçeride şu sözler duyuldu:

-Majesteleri, efendim Küçük Prenses geldi.

-Bana o değil. Onun ablası lazım!

-Efendim, yanında bir hanımefendi var.

-Sor bakalım. O ablası mı?

Adam yanımıza gelerek ablama şunu sordu:

-Hanımefendi siz Küçük hanımın annesi misiniz?

Ablam gözleri yaşlı bir şekilde:

-Hayır. Ben onun ablasıyım, dedi ve içimde kötü bir his vardı. Keşke ablam öyle demeseydi. Adam hemen içeri girerek:

-Efendim onun ablasıymış, dedi ve majesteleri onu hemen içeri çağırdı. Adam ikimizde içeri götürürken şunları söylüyordu:

-Zengin olacağım,yaşasın zengin olacağım.

İçeri girdiğimiz anda majesteleriayağa kalktı ve ablam fısıldayarak ve sinirli bir şekilde:

-Olamaz, Küçük Prens.

Dedi ve artık majestelerinin adını öğrenmiştim. Biraz sonra oradaki koltuklara oturduk ve Küçük Prens söze başladı:

-Evet, demek yine karşılaştık Küçük Başkan.

Derken adam Küçük Prensi rahat bırakmıyordu:

-Efendim param…

Küçük Prenste dayanamayıp:

-Şunun parasını verin. Neyse bize dönelim. Eee nasılsın Küçük Prenses?

Derken yavaşça yanıma yaklaşıyordu.O sırada ablam yalvarırcasına:

-Onu değil, beni al Küçük Prens. İlk önce ben senin uzay makineni aldım.

-Ama sözde senin gezegenine gelirken sen yoktun. O vardı ve onun gezegenine düştü.

-Abla orası senin gezegenin değil mi?

-Hayır, orası benim gezgenim.

-Hayır, sen onların başkanını öldürdün ve adın Küçük Başkan. Ben sadece öyle dedim çünkü o senin lakabın asıl adın ise Büyük Kız.

-Ah! Küçük Prenses. Bunu senden saklayamam ama şunu bilmelisin ki ben senin gerçekten ablanım.

-Ben sana artık nasıl güvnebilirim ki?

Diyerek ağlamaya başladım ve Küçük Prens söze başladı:

Tabii şunu da atlamayalım ben de senin kardeşinim. Hatta ikimiz ikiziz. O yüzden ikimizin başı da Küçük ile başlıyor deyince ben de dayanamayıp bıçağımı çıkardım ve tam ablama saplaplayacaktım ki yönümü bilerek değiştirerek ikizime yani Küçük Prens’e sapladım ve şunları söyledim:

-Ablamın dediği gibi “Bir insan ailesini hep sever.” Eğer sen bizi sevmiyorsan aileni sevmiyorsundur ve ailesini sevmeyen biri ölüsün daha iyi dedim ve ablam bana bakarak:

-Eğer kaçmazsak bizim sonumuzda kardeşimiz gibi olur.

Ben de ne kadar hızlı koşabiliyorsam o kadar hızlı koştum. En sonunda uzay makinesine geldik ve hemen yola koyulduk. Yola birkaç cam çatlağıyla geldik. Bir sonraki gördüğümüz gezegenin adi “AİLECİKA” bu gezegende herkes ailesiyle bir araya geliyordu. O kadar çok başka galakside veya gezegenden gelen var ki artık uzay makineleri için bir iniş pisti yapmışlar. Biz de oradan indik ve geldiğimizde çoğu aile sarılıyordu. Etrafımıza baktık ve hiç boş bir aile görmedik. Bütün gezgeni talan ettikten sonra minik ağaçlar arasında güzel bir ev gördük. Hemen evin kapısını çaldık kapıyı genç ve çok güzel bir kadın açtı. Ablam artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Önümüzdeki kadın artık ağlamaktan yerlere yatıyodu ve kadın eşini çağırdı:

-Hayatım, acilen buraya gelmelisin.

-Ne var? Kim geldi?

Derken bizi görünce normalde hiç ağlamayan birine benzesede o da ağlamaya başladı. Ablam benim kulağıma fısıldadı ve bende onların o zaman annem ve babam olduğunu anlayınca annemi kaldırıp ona sarıldım. Yaklaşık yarım saat sonra artık evimiz olan yerin salonunda oturuyorduk. Konuşurken ablam:

-Anne ben sizin ölümünüzü gözümle gördüm.

-Canım bu gezgenin yetkilileri o gezegende yetkili olarak taklit yaparken bizi götürüp hayata döndürdüler ve artık buradayız.

Babam söze girdi:

-Bu arada kardeşiniz nerede?

-Baba ben bile onun benim ikizimin olduğunu yeni öğrendim ve sadece bir uzay makinesi uğuruna bizi öldürmeye kalkmadan önce ben onu öldürdüm.

-İyi yapmışın kızım. İşte babasının kızı…

Annem babamı susturmayanı çalışırken tüm hoparlörlerden bir ses duyuldu:

-Dikkat dikkat. Küçüka gezegeninin başkanını öldüren Küçük Prenses’in bu gezegende olduğu duyurulur. Eğer o bulunursa ona 100,000 Küçükapara verilecektir. Bilgilerinize duyurulur.

Olamaz. Benden bahsediyorlardı ve bende içimden teslim olmak geçti. İkizimle aynı kaderi mi paylaşacaktım? Evet, herkes gitmememi söyledi ama ben ne yapacağımı biliyordum. Anneme babama ve ablama bir kaç silah verdim onların gizlice arkamdan gelmelerini söyledim. Oraya gelince farkettim ki az yetkili gelmiş. İşim zor olmayacaktı. Geldiğimde söze başladım ve tabii ki orada kimsecikler yoktu:

-Evet, işte geldim ama sizden parayı beni buralara kadar getiren aileme vermenizi istiyorum.

-Tabii veririz ama onlar burada değil.

-Aa! Öyle mi?

Derken ailem arkamı sardı ve silahları ellerindeydi.Planımı anlamışlardı ve planım çok iyi gidiyordu:

-Şimdi parayı onlara verin.

Parayı verdiler. Ailem parayı aldı ve ilk hamleyi ben yaptım. Başlarındaki adamı öldürdüm çatışma fazla sürmedi çünkü ailemdeki silahlar benim ki gibi bıçak değildi. Tek kurşun, tek adam demekti. Yaklaşık 10 dakika sonra silah sesleri gelmemeye başladı ve biz büyük bir bombayı Küçüka’ya attık. Gezegen küçük olduğu için artık Küçüka diye bir gezegen kalmamıştı. Adımız kayıplara asıl şimdi geçti ama olsun. Benim yüzümdendi ama ailem beni seviyordu. Bende ailemi seviyordum.

5 Yil Sonra

Kapı çaldı. Ablam bakmaya gitti ve kendi gezegeninden başkan olmasını istediği kişi gelmişti:

-Başkanım size iki sorum var.

-Söyle.

-Birincisi bir daha gezegene gelecek misiniz?

-Hayır, artık benim evim burası.

-İkincisi ise başkanım bunu size bizm gezegenimize geldiğinizden beri söylemek istemiştim ama…

-Haydi söyle!

-Başkanım benimle evlenir misiniz?

-Aaa! Evet, kesinlikle evet!

Ablam ve yeni dayımın düğünleri çok güzel olmuştu. Artık adımız kayıplardan da çıkmıştı. Hepimiz çok mutluyduk…

0 votes, 0.00 avg. rating (0% score)

Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

Latest Images

Trending Articles





Latest Images